Kur'an-ı Kerim » Türkçe » Mü'minun Suresi
Türkçe
Mü'minun Suresi - Ayet sayısı 118
وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ ( 3 )
Onlar ki, bos ve yararsiz seylerden yüz çevirirler,
إِلَّا عَلَىٰ أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ( 6 )
Ancak esleri ve ellerinin sahip oldugu (cariyeleri) hariç. (Bunlarla iliskilerinden dolayi) kinanmis degillerdir.
فَمَنِ ابْتَغَىٰ وَرَاءَ ذَٰلِكَ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْعَادُونَ ( 7 )
Su halde, kim bunun ötesine gitmeyi isterse, iste bunlar , haddi asan kimselerdir.
وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ ( 8 )
Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler,
الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ ( 11 )
Ki, Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedî kalirlar.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن سُلَالَةٍ مِّن طِينٍ ( 12 )
And olsun biz insani, çamurdan, bir sülâleden (süzülüp çikarilmis çamurdan) yarattik.
ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً فِي قَرَارٍ مَّكِينٍ ( 13 )
Sonra onu emin ve saglam bir karargahta (rahimde) nutfe (sperma) haline getirdik.
ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَاهُ خَلْقًا آخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ اللَّهُ أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ ( 14 )
Sonra nutfeyi bir alaka (embrio) yarattik, derken o alakayi bir mudga (bir çignem et parçasi halinde) yarattik, derken o mudgayi bir takim kemik yarattik, derken o kemiklere bir et giydirdik, sonra onu diger bir yaratik olarak tesekkül ettirdik. Yapip yaratanlarin en güzeli olan Allah, pek yücedir.
ثُمَّ إِنَّكُم بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ ( 15 )
Sonra siz bunun ardindan, muhakkak ki öleceksiniz.
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ تُبْعَثُونَ ( 16 )
Sonra da siz, süphesiz, kiyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَائِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ الْخَلْقِ غَافِلِينَ ( 17 )
Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattik. Biz, yaratmaktan habersiz degiliz.
وَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاءِ مَاءً بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّاهُ فِي الْأَرْضِ ۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍ بِهِ لَقَادِرُونَ ( 18 )
Gökten uygun bir ölçüde yagmur indirip onu yerde durgunlastirdik. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.
فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِ جَنَّاتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَابٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَاكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ( 19 )
Böylece onun (yagmurun) sayesinde sizin yarariniza hurma bahçeleri ve üzüm baglari meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardir ve siz onlardan yersiniz.
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَاءَ تَنبُتُ بِالدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْآكِلِينَ ( 20 )
Tûr-i Sinâ'da (dahi) yetisen bir agaç da meydana getirdik ki, bu agaç, hem yag, hem de yiyenlerin ekmegine katik edecekleri (zeytin) verir.
وَإِنَّ لَكُمْ فِي الْأَنْعَامِ لَعِبْرَةً ۖ نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَافِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ ( 21 )
Hayvanlarda da sizin için elbette ibretler vardir. Onlarin karinlarindakilerden size içiririz. Onlarda sizin için birtakim faydalar daha vardir; ayrica etlerini yersiniz.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ ( 23 )
And olsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik. "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin. O'ndan baska tanriniz yoktur. Hâlâ sakinmaz misiniz?"
فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذِينَ كَفَرُوا مِن قَوْمِهِ مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَائِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَٰذَا فِي آبَائِنَا الْأَوَّلِينَ ( 24 )
Bunun üzerine, kavminin içinden kâfir kodaman toplulugu "Bu, dediler, tipki sizin gibi bir beser olmaktan baska bir sey degildir. Size üstün ve hakim olmak istiyor. Eger Allah (peygamber göndermek) isteseydi, muhakkak ki bir melek gönderirdi. Biz geçmisteki atalarimizdan böyle bir sey duymadik."
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ بِهِ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِهِ حَتَّىٰ حِينٍ ( 25 )
"Bu, yalnizca kendisinde delilik bulunan bir kimsedir. Öyle ise, bir süreye kadar ona katlanip (durumu) gözetleyin bakalim."
قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ ( 26 )
Nuh: "Rabbim! dedi, beni yalana çikarmalarina karsi bana yardim et!"
فَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِ أَنِ اصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَاءَ أَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُ ۙ فَاسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُوا ۖ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ ( 27 )
Bunun üzerine ona söyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altinda ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandir kaynayinca, her cinsten esler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmis olanlarin disindaki aileni gemiye al. Zulmetmis olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle bogulacaklardir!
فَإِذَا اسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى الْفُلْكِ فَقُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي نَجَّانَا مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ( 28 )
Sen, yanindakilerle beraber gemiye yerlestiginde: "Bizi zalimler toplulugundan kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِي مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ الْمُنزِلِينَ ( 29 )
Ve de ki: "Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanlarin en hayirlisisin."
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ ( 30 )
Süphesiz bunda sizin için birtakim ibretler vardir. Çünkü biz, kullarimizi böyle denemisizdir.
ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ ( 31 )
Sonra onlarin ardindan bir baska nesil getirdik.
فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَٰهٍ غَيْرُهُ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ ( 32 )
Bunun üzerine, onlar arasindan kendilerine, "Allah'a kulluk edin; çünkü sizin O'ndan baska bir tanriniz yoktur. Hâlâ Allah'tan korkmaz misiniz? (mesajini ileten) bir resul gönderdik.
وَقَالَ الْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَاءِ الْآخِرَةِ وَأَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا مَا هَٰذَا إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ( 33 )
Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulasmayi yalanlayan ve dünya hayatinda kendilerine refah verdigimiz kodaman güruh dedi ki: "Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandir; sizin yediginizden yer, sizin içtiginizden içer."
وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِّثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَاسِرُونَ ( 34 )
"Gerçekten, tipki kendiniz gibi bir besere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz."
أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَامًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ ( 35 )
"Size, öldügünüz, toprak ve kemik yigini haline geldiginizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çikarilacaginizi mi vaad ediyor?"
إِنْ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ ( 37 )
"Dünya hayatindan baska gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yasariz; bir daha diriltilecek degiliz."
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِنِينَ ( 38 )
"Bu adam, sadece Allah hakkinda yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmiyoruz."
قَالَ رَبِّ انصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ ( 39 )
O Peygamber: "Rabbim, dedi, beni yalanlamalarina karsi bana yardimci ol!"
قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَّيُصْبِحُنَّ نَادِمِينَ ( 40 )
Allah söyle buyurdu: "Pek yakinda onlar pisman olacaklar!"
فَأَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ بِالْحَقِّ فَجَعَلْنَاهُمْ غُثَاءً ۚ فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ( 41 )
Nitekim, Hak tarafindan korkuç bir ses yakalayiverdi onlari! Kendilerini hemen çepeçevre kusattik. Zalimler toplulugunun cani cehenneme!
ثُمَّ أَنشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قُرُونًا آخَرِينَ ( 42 )
Sonra onlarin ardindan bir baska nesil getirdik.
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ ( 43 )
Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.
ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَىٰ ۖ كُلَّ مَا جَاءَ أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ ( 44 )
Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldigi her defasinda, onlar bu peygamberi yalanladilar; biz de onlari birbiri ardindan (yokluga) yuvarladik ve onlari efsâne yaptik. Artik iman etmeyen kavmin cani cehenneme!
ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُّبِينٍ ( 45 )
Sonra birtakim âyetlerimiz ve açik bir ferman ile Musa'yi ve kardesi Harun'u gönderdik.
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا عَالِينَ ( 46 )
Firavun'a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire kapildilar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.
فَقَالُوا أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَابِدُونَ ( 47 )
Onun için: Biz, dediler, "kavimleri bize kölelik ederken bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak miyiz?"
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا مِنَ الْمُهْلَكِينَ ( 48 )
Böylece onlari yalanladilar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.
وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ ( 49 )
Andolsun biz Musa'ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabi da verdik.
وَجَعَلْنَا ابْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُ آيَةً وَآوَيْنَاهُمَا إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ ( 50 )
Meryemoglunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kildik; onlari, yerlesmeye elverisli, sulu bir tepeye yerlestirdik.
يَا أَيُّهَا الرُّسُلُ كُلُوا مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَاعْمَلُوا صَالِحًا ۖ إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ ( 51 )
Ey peygamberler! Temiz ve helal olan seylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptiklarinizi bilirim.
وَإِنَّ هَٰذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاتَّقُونِ ( 52 )
"Ve iste bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakinin." (denildi).
فَتَقَطَّعُوا أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ ( 53 )
Derken insanlar kendi aralarindaki islerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.
فَذَرْهُمْ فِي غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ ( 54 )
Sen simdi onlari bir zamana kadar gaflet ve sapikliklari ile basbasa birak!
أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ ( 55 )
Saniyorlar mi ki, onlara verdigimiz servet ve ogullar ile,
نُسَارِعُ لَهُمْ فِي الْخَيْرَاتِ ۚ بَل لَّا يَشْعُرُونَ ( 56 )
Kendilerine faydalar saglamak için can atiyoruz. Hayir, onlar isin farkina varamiyorlar.
إِنَّ الَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ ( 57 )
Rablerine olan saygidan dolayi titreyenler,
وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوا وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَىٰ رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ ( 60 )
Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta olduklari isleri kalpleri titreyerek yapanlar;
أُولَٰئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ ( 61 )
Iste onlar, iyiliklere kosusurlar ve iyilik için yarisirlar.
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَابٌ يَنطِقُ بِالْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ( 62 )
Biz hiç kimseyi, gücünün yettiginden baskasi ile yükümlü kilmayiz. Nezdimizde hakki söyleyen bir kitap vardir ve onlar haksizliga ugratilmazlar.
بَلْ قُلُوبُهُمْ فِي غَمْرَةٍ مِّنْ هَٰذَا وَلَهُمْ أَعْمَالٌ مِّن دُونِ ذَٰلِكَ هُمْ لَهَا عَامِلُونَ ( 63 )
Hayir, onlarin kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrica onlarin bundan öte birtakim kötü isleri vardir ki, onlar bu isleri yapar dururlar.
حَتَّىٰ إِذَا أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِالْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْأَرُونَ ( 64 )
Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarini sikintiya ugrattigimizda, bakarsin ki onlar feryadi basarlar.
لَا تَجْأَرُوا الْيَوْمَ ۖ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ ( 65 )
Bosuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardim göremeyeceksiniz.
قَدْ كَانَتْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَىٰ أَعْقَابِكُمْ تَنكِصُونَ ( 66 )
Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karsi siz arkanizi dönerdiniz.
مُسْتَكْبِرِينَ بِهِ سَامِرًا تَهْجُرُونَ ( 67 )
Kafa tutardiniz ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.
أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا الْقَوْلَ أَمْ جَاءَهُم مَّا لَمْ يَأْتِ آبَاءَهُمُ الْأَوَّلِينَ ( 68 )
Onlar bu sözü (Kur'ân'i) hiç düsünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmisteki atalarina gelmeyen bir sey mi geldi?
أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُ مُنكِرُونَ ( 69 )
Yoksa peygamberlerini tanimadilar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?
أَمْ يَقُولُونَ بِهِ جِنَّةٌ ۚ بَلْ جَاءَهُم بِالْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَارِهُونَ ( 70 )
Yoksa onda bir delilik oldugunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakki getirmistir. Halbuki onlar haktan hoslanmamaktadirlar.
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ أَهْوَاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَاهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ ( 71 )
Eger hak, onlarin kötü arzu ve isteklerine uysaydi, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayir, biz onlara san ve sereflerini getirdik; fakat onlar kendi sereflerine sirt çevirirler.
أَمْ تَسْأَلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ ۖ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِقِينَ ( 72 )
(Resulüm!) Yoksa sen onlardan bir haraç mi istiyorsun? Rabbinin vergisi daha hayirlidir. O, rizik verenlerin en hayirlisidir.
وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ ( 73 )
Gerçek su ki sen onlari dogru bir yola çagiriyorsun.
وَإِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ عَنِ الصِّرَاطِ لَنَاكِبُونَ ( 74 )
Fakat ahirete inanmayanlar ise, israrla yoldan çikmaktadirlar.
وَلَوْ رَحِمْنَاهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ( 75 )
Eger onlara aciyip da için de bulunduklari sikintiyi giderseydik, iyice körleserek azginliklarinda büsbütün direnirlerdi.
وَلَقَدْ أَخَذْنَاهُم بِالْعَذَابِ فَمَا اسْتَكَانُوا لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ ( 76 )
Andolsun, biz onlari sikintiya düsürdük de yine Rablerine boyun egmediler, tazarru' ve niyazda da bulunmadilar.
حَتَّىٰ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ ( 77 )
Nihayet üzerlerine, azabi çok siddetli bir kapi açtigimiz zaman, bir de bakarsin ki onlar orada saskin ve ümitsiz kalmislardir!
وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ ۚ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ ( 78 )
Halbuki sizin için o kulagi, o gözleri ve o gönülleri yaratan O'dur. Ne de az sükrediyorsunuz!
وَهُوَ الَّذِي ذَرَأَكُمْ فِي الْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ( 79 )
Ve sizi yeryüzünde yaratip türeden O'dur. Sirf O'nun huzuruna toplanacaksiniz.
وَهُوَ الَّذِي يُحْيِي وَيُمِيتُ وَلَهُ اخْتِلَافُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ( 80 )
Ve O, yasatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün degismesi O'nun eseridir. Hâlâ aklinizi kullanmaz misiniz?
بَلْ قَالُوا مِثْلَ مَا قَالَ الْأَوَّلُونَ ( 81 )
Hayir, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.
قَالُوا أَإِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ( 82 )
Dediler ki: "Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yigini haline gelmisken, mutlaka yeniden diriltilecegiz öyle mi?"
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَآبَاؤُنَا هَٰذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَٰذَا إِلَّا أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ ( 83 )
"Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarimiza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmistekilerin masallarindan baska bir sey degildir!"
قُل لِّمَنِ الْأَرْضُ وَمَن فِيهَا إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ( 84 )
(Resulüm!) de ki: "Eger biliyorsaniz (söyleyin bakalim), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?"
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ ( 85 )
"Allah'a aittir" diyecekler. "Öyle ise siz hiç düsünüp tasinmaz misiniz?" de.
قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ السَّبْعِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ ( 86 )
"Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Ars'in Rabbi kimdir?" diye sor.
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ ( 87 )
"(Onlar da) Allah'indir." diyecekler. "Su halde siz Allah'tan korkmaz misiniz?" de.
قُلْ مَن بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ( 88 )
"Eger biliyorsaniz (söyleyin), her seyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her seyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?" diye sor.
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ فَأَنَّىٰ تُسْحَرُونَ ( 89 )
"(Bunlar da) Allah'indir." diyecekler. "Öyle ise nasil olur da büyülenirsiniz?" de.
بَلْ أَتَيْنَاهُم بِالْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ ( 90 )
Dogrusu biz onlara hakki getirdik; onlar ise cidden yalancidirlar.
مَا اتَّخَذَ اللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُ مِنْ إِلَٰهٍ ۚ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهٍ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ ( 91 )
Allah evlat edinmemistir; O'nunla beraber hiçbir ilâh da yoktur. Aksi takdirde her ilâh kendi yarattigini sevk ve idare eder ve bir gün mutlaka onlardan biri digerine galip gelirdi. Allah, onlarin yakistirdiklari seylerden münezzehtir.
عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ ( 92 )
Allah, gaybi da, açik olani da bilir. O, müsriklerin ortak kostuklari seylerden çok yüce ve münezzehtir.
قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ ( 93 )
(Resulüm!) De ki: Rabbim! Eger onlara yöneltilen tehdidi (dünyevî sikintiyi ve uhrevî azabi) mutlaka göstereceksen,
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ ( 94 )
Bu durumda beni, o zalimler toplulugunda bulundurma, Rabbim!
وَإِنَّا عَلَىٰ أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَادِرُونَ ( 95 )
Biz, onlara yönelttigimiz tehdidi sana göstermeye elbette ki kadiriz.
ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ السَّيِّئَةَ ۚ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ ( 96 )
Sen, kötülügü en güzel bir tutumla sav, çünkü biz onlarin yakistirmakta olduklari seyi çok iyi bilmekteyiz.
وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ ( 97 )
Ve de ki: Rabbim! Seytanlarin kiskirtmalarindan sana siginirim!
حَتَّىٰ إِذَا جَاءَ أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ ( 99 )
Nihayet onlardan (müsriklerden) birine ölüm gelip çattiginda, "Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder,"
لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحًا فِيمَا تَرَكْتُ ۚ كَلَّا ۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا ۖ وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ ( 100 )
"Ta ki, bosa geçirdigim dünyada iyi is (ve hareketler) yapayim." Hayir! Onun söyledigi bu söz (bos) laftan ibarettir. Onlarin gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardir.
فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءَلُونَ ( 101 )
Sûr'a üflendigi zaman aralarinda artik ne soysop (çekismesi) vardir, ne de birbirlerini sorusturacaklardir.
فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ( 102 )
Böylece kimlerin tartilari agir basarsa, iste asil bunlar kurtulusa erenlerdir.
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُولَٰئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ ( 103 )
Kimlerin de tartilari hafif gelirse, artik bunlar da kendilerine yazik etmislerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ ( 104 )
Orada disleri siritir halde iken ates yüzlerini yalar.
أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ( 105 )
(Allah Teâlâ,) Size âyetlerim okunurdu da, siz onlari yalanlardiniz degil mi?... der.
قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَالِّينَ ( 106 )
Derler ki: Rabbimiz! Azginligimiz bizi altetti; biz, bir sapiklar toplulugu idik.
رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ ( 107 )
Rabbimiz! Bizi buradan çikar. Eger bir daha (ettiklerimize) dönersek, artik belli ki biz zalim insanlariz.
قَالَ اخْسَئُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ ( 108 )
(Allah) buyurur ki: Alçaldikça alçalin orada! Bana konusmayin artik.
إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ ( 109 )
Çünkü kullarimdan bir zümre "Rabbimiz! Biz iman ettik; öyle ise bizi bagisla, bize merhamet et, sen, merhametlilerin en iyisisin." diyorlardi.
فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰ أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ ( 110 )
Iste siz onlari alaya aldiniz; sonunda bu davranisiniz size beni yâd etmeyi unutturdu; çünkü siz onlara gülüyordunuz.
إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ ( 111 )
Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karsiligini verdim; onlar, hakikaten muradlarina erenlerdir.
قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ ( 112 )
(Allah inkârcilara) "Yeryüzünde kaç yil kaldiniz?" diye sorar.
قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلِ الْعَادِّينَ ( 113 )
"Bir gün veya günün bir kismi kadar kaldik. Iste bilenlere sor." derler.
قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا ۖ لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ( 114 )
(Allah) buyurur ki: Sadece az bir süre kaldiniz; keske siz (bunu) bilmis olsaydiniz!
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ ( 115 )
Sizi sadece bos yere yarattigimizi ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceginizi mi sandiniz?
فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ ۖ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ ( 116 )
Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan baska ilâh yoktur. O, bereketli Ars'in sahibidir.
وَمَن يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَٰهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِندَ رَبِّهِ ۚ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ ( 117 )
Her kim Allah ile birlikte diger bir tanriya taparsa -ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur o kimsenin hesabi ancak Rabbinin nezdindedir. Surasi muhakkak ki, kâfirler kurtulusa eremezler.
Rastgele Kitaplar
- Sihir Yapmanın ve Kâhinlikte Bulunmanın HükmüSihir Yapmanın ve Kâhinlikte Bulunmanın Hükmü; Kur'an-ı Kerim ve temiz sünnetten şer'î delillerle sihrin hükmü, sihirden sakındırma ve kâhinlere gitmeninin hükmünün açıklaması konusunda kolay bir üslupla yazılan kıymetli bu kitapçıktır.
Yazan : Abdulaziz b. Abdullah b. Baz
Çeviren : Muhammed Şahin
Yayınlayan : Rabva İslâmî Dâvet Bürosu - Riyad/S. Arabistan
Source : http://www.islamhouse.com/p/190891
- Tahaviye Akidesi Şerhi
Yazan : İbn-i Ebi'l-İzz
Çeviren : M.Beşir Eryarsoy
Yayınlayan : Guraba Yayınevi
Source : http://www.islamhouse.com/p/994
- İtikadi Bidatların Ortaya Çıkışı-
Yazan : Ahmed b. Sa'd el-Hamdan
Source : http://www.islamhouse.com/p/972
- Cennete Götüren Yollar-
Yazan : Yusuf b. Muhammed el-Uveyyid
Çeviren : Muhammed Şahin
Source : http://www.islamhouse.com/p/938
- Riyazus-Salihin
Yazan : İmam Nevevi
Gözden geçiren : Muhammed Ferzande
Source : http://www.islamhouse.com/p/900